İngilizce'de Present Perfect Tense var. Türkçe'de zaman olarak çok da net karşılığı olmayan bir ifade diyoruz.

İngilizce'de Present Perfect Tense var. Türkçe'de zaman olarak çok da net karşılığı olmayan bir ifade diyoruz. Zamanlar belli; geçmiş ,gelecek, şimdi, geniş.
Present  Perfect, çevirisini geçmiş zaman gibi yaptığımız , yani “temizledim, gittim, konuştum…” , ama söylemek istediğimizle tam olarak işin geçmişte kalmadığını ,bizdeki etkilerinin devam ettiğini ifade etmeye çalıştığımız bir yapı. Ya da hiç değilse bir şeyi bir kez dahi tecrübe ettiğini ifade etme biçimi Present Perfect Tense. 
Değişik bir ifade biçimi. Bir şeyi temizlemişsen temizlemişsindir, ya da gitmişsen gitmiş bitmiş . Ama Present Perfect 'e göre tam olarak bitmemiş. Etkisi devam ediyor. Bir şeyi temizlediğini söylüyorsan bu yapıyla , altına imzanı atıyorsun bir nevi. “Temizledim. Yani hala temiz. Tekrar üstünden geçmene gerek yok. Ben yaptığım işe kefilim yauv. “
Bir şehir ile ilgili 'gittim, gördüm..' diyorsan mesela gidip görmüşsün ama aklın hala orada kalmış, anıların taze, zihninde harika bir tat bırakmış da o tadı hala hatırlıyorsun gibi şeyler söylemek istiyorsun. Bu işin biraz duygusal kısmı tabi. Konuyu anlayalım diye. Ama hakikaten harika, perfect ,bir yapı. Ve örnekler çoğaltılabilir. 
Önceki  haftayı domates tarlasında kapattım. 
Lise'ye giderken de 10 gün domates tarlasına gitmiştim. On gün geçti bitti ; ama benim hep aklımda. Kendi işimizin içine doğduğumuzdan ve aile işletmesi olmasından dolayı okul sonraları ve tüm tatillerde kendi dükkanımızda çalışma olasılığımız beni liseye kadar başka işlerde çalışmaktan alıkoydu. Domates tarlası benim farklı iş alanlarına girişimin ilk basamağıydı. Fakat en zoruyla başlamışım! İşte domates tarlası bende Present Perfect Tense etkili bir alan. Çok sıcak bir gündü, diyorum mesela domates tarlasındaki ilk günümü anlatırken ; kastettiğim güneşin kavrukluğunun hala beynimde olması,düşününce beynimin alev alması. Çok yoruldum o gün ,diyorum mesela ,o kaslarımdaki sıkışmayı her uzvumda hissediyorum hala. Ertesi gün komple dinlendim ,diye anlatıyorum mesela ama gözümün önündeki sahne ameliyat narkozu yemişim de ayılamıyormuşum gibi sahne. Yani olay geçmişte kalsa da bendeki etkisi uzun yıllar devam etti,hala da ediyor.  
O ilk günden sonra 9 gün falan daha gittim. Hatalarından ders almayan biri olduğumu söylemiş miydim? 
Toplamda 10 gün domates tarlasına , sonraki yıllarda saymadığım gün kadar biber tarlasına gittim. Acı biberi toplamak daha kolay. Tarlaya gitmek benim için iliklerine kadar hak ettiğine inandığım helal ve  canlı paraydı . İlerleyen yıllarda da ne zaman iş yoğunluğundan ya da stresten bunalsam ,hiç olmadı tarlaya giderim ya ne var! 8-5 mesai.Yol ,yemek işverene ait. Oturduğun yerden topluyorsun ,masa başı iş gibi. Tarlaya giderim inan ki! , diye kendimi yatıştırdığım bir konfor alanı oldu. O zamandan beri hiç gittim mi ? Hayır. Ama kendini övenlerin özgüveniyle ben de  ,gerekirse tarlaya giderim, dedim hep; tıpkı gerekirse limon bile satarım,gerekirse temizliğe bile giderim diyenler gibi. 
    O günden sonra ilk kez önceki hafta gittim ,11'e kadar ihtiyacımız kadar domates topladım geldim. Tarlada çalışmak gerektiğinde yapılacak  büyük bir cesaret. Bu gidişim bizim için o kadar gerekli değildi evet. Ama salça için kendimiz gidip toplamak konusunda ben biraz ısrarcı oldum. 
Salça konusunda katı kurallarım yoktur. 
- Fabrika salçası yemem.
- Kaynatılmış salça yemem.
- Biber salçası yemem.
- Karışık salça yemem.
- Elde sıkılmamış salçayı yemem… gibi net kurallarım yok. Salça salçadır. Herkesin farklı damak tadı, göreneği dahası salça yapım türüne müsait iklimsel değişikliği vardır. Ama aynı olan bir şey vardır ki emeği. 
Herkes güvenilir salça yemek istiyor ve buna fazla para ödemek istemiyor ya hemen gözünde salça yapım sürecini canlandırsın. Markette 25 -30 liraya salça bulabilirsiniz. Güvenilir olmadığını söylemiyorum. Makineleşmenin verdiği zaman ve maliyet tasarrufundan en başta. Evden satışlar çok yaygın günümüzde. Şimdi söyleyeceklerim net rakamlar değil elbette,salça piyasası Biga'da nasıl çok hakim değilim. Ama örnek veriyorum 50'ye satan sıkım işlemini makineyle yapıyordur. Zamandan ve iş gücünden tasarruf edince bu fiyat kurtarıyordur.  90'a satan eliyle sıkıyordur. Onu daha fazla yorulduğu için eleştiremeyiz. Çünkü bu şekilde elinin mayasının geçtiğine inanıyordur. Ve somut maliyetlerinin yanında işçiliğiyle birlikte bu fiyat kurtarıyordur.  Ben hepsine saygılıyım. Ama almam.:) 
İhtiyacım olanı kendim yapmak var önceliğimde. Yoksa alırım . O konuda da çok katı değilim. Herhangi bir konuda aşırı katı değilim. 
Biz bu yılın salça etkinliğinde kişisel ihtiyaçta ,olabildiğince makineleşerek yorgunluğu minimuma indirsek de pişme ve paketlenme süreci oldukça uzun. 
Salça ciddi bir emek. Uzun bir süreç . Tıslayan kavanozlara üzülecek kadar can yakan bir durum. Misafirliğe giderken götürülecek değerli bir hediye. Vereceğin kişileri çok iyi tartıp değerlendirmen gereken ciddi bir iş. Kahveye çok hatır yükledik. Bence salça onu geçer. 
Bu meyanda bu haftaki yazımın başlığını sona atıyorum.
SEVEN SEVDİĞİNE SALÇA VERSİN