Biga’da tiyatro rüzgarı!

Bigalının kültür sanat etkinliklerine ilgisi büyük!

Bigalı Atatürk Kültür Merkezi’ni hınca hınç doldurdu?

Sebebini söyleyeyim mi?

Bedava oluşu!

Eveeeeet. Biz de bir Bigalı olarak Bigalının en sevdiği etkinliklerden olan “bedava” tiyatro etkinliğindeydik.

İsmail Işık açtı bize bu kapıyı. Araya pandemi girdi , kapanmalar oldu. Tiyatroydu söyleşiydi gibi etkinlikler sekteye uğradı ama son zamanlarda Bülent Erdoğan da bu kapıdan devam etme yolunda. Teşekkür ediyorum kendilerine.

Biz Bigalılar gerçekten açız böyle  faaliyetlere. Severiz. Panayır olsun, fuar olsun, eğlence olsun sever ve gideriz. Ancak benim gidilen yerlerin kültürünün içselleştirilmediği konusunda dertlerim var.

Bu etkinliklerin ilk başladığı zamandan beri gitmeye çalışırım. İlk zamanlar o kadar farklı insanlar görürdüm ki Atatürk Kültür Merkezinde  , bu insanlar Biga’da mı yaşıyor, daha önce niye hiç karşılaşmadık diye şaşırırdım. Sonra sonra gittiğim oyunlardan kapıdan dönmek zorunda kaldım. Çünkü kapıya kadar iki salon da sıkı sıkıya dolu olurdu. Bir buçuk saat önceden tiyatroya gidilir mi? Gittik mecburen. Çünkü yer bulmak mümkün olmuyordu. Şevket Çoruh Bir  Baba Hamlet oyunu için geldiğinde sahneye çıkıp seyirciyi selamladıktan sonra salonun bu kadar kalabalık olmasından çok memnun olduklarını söyleyip hemen ardından da oyun bedava diye böyle olduğunun lafını çarpmıştı. Salon gülmüştü. Benimse zoruma gitti. Çünkü dediğim gibi bir büyükşehir faaliyetlerine açız. Ancak verdiğimiz izlenim öyle ki şaakkk diye çarpmıştı lafı sahnedeki oyuncu.

 Yine bir başka oyunda, ismini hatırlamıyorum, hınca hınç dolu salon oyun başladıktan yirmi dakika sonra boşalmaya başlamıştı. Bu hareketi de inanılmaz saygısız bulurum oyuncuya karşı.

Necmi Yapıcı nazik bir insanmış. Oyun başlamadan sahneye çıkıp yoğunluk nedeniyle başkanın ricası üzerine oyunu ertesi akşam bir kez daha oynayacaklarının  duyurusunu yaptı. Oyun başladı. Konuşan çocukları nazikçe uyardı. Oyun devam etti, ağlayan bir çocuğu sahneden teselli etmeye çalıştı. Evet çocuğu! Evet çocukları!

  Alla’şkına çocukların orada işi ne? Çocukların seviyesi bir oyun olabilir mi hiç o? Çocuklar için olan oyunlar hafta sonu ve genelde gündüz sahne alıyor. O çocuklar konuşuyor. Ağlıyor. Kıpır kıpır kıpırdanıyor. Çok  normal, çocuk çünkü bunlar. Eline telefon verilip sessizliği  sağlanan çocuklar da boşuna koltuk işgal ediyor.   

Peki nereye bırakalım çocuğu? Bırakmayın. Olur canım, peki nasıl gelelim ? Gelmeyin!

Çocuklu ailelere bu cevaplar ikna edici gelmiyor biliyorum. İşte çocuk sahibi olmak bu gibi ekstrem durumlarda da kendi hayatınızdan feragat etmenizi gerektiriyor. Hatta şimdi yazarken hatırladım. Atatürk Kültür Merkezinin bu durumda olan aileler için çocuk bakım bölümü vardı. Harika bir hizmet gerçekten. Peki çocuklar oraya bırakılıyor muydu? Naaaayyyyn! Hayır tabii. O çocuklar hiç seviyeleri olmayan oyunları izlediler anne babalarının yanında.

Biz öğretmenler içerik üretirken o kadar hassas davranıyoruz ki bunu bilmeyenler öğretmenliği çok hafife alıyor. Video izletelim ? İzletirsek süreyi kısa tutalım. Arada duraklatıp dikkatlerini çekelim. İçeriği nasıl? Önden bir izleyelim. Argo kelime var mı? Çocuğu şakalaşmak için bile olsa şiddete özendirecek bir sahne var mı diye kılı kırk yarıyoruz. Sonra bir bakmışız çocuklar kendi aralarında kına gecesi oyunu oynuyor. Sebepsiz kavgalar ediyor. Birbirlerine aşkım deyip gülüşüyor. Enteresan enteresan küfürler ediyor. Aile şaşkın! Evde hiç böyle değil diyor. Nerden öğreniyor bunları diye düşünüyor. Valla bilmiyorum nereden öğrendiğini. Bizden öğrenmediği kesin. Biz öğretmenler birbirimizle enseye tokat yapmıyoruz. Birbirimize kötü sözler söylemiyoruz. Saç başa kavga etmiyoruz. Bu bilgilerin kaynağı net olarak biz değiliz.

Bilmiyorum nerden öğreniyorlar!