17 Ağustos depreminde Eyüp’teydim. Sarsıntı bittikten sonra babamın kuzeni beni uyandırıp deprem olduğunu söyledi ve dışarı çıktık. Dışarı çıkana kadar deprem olduğuna ikna olmam biraz zaman aldı.

Halka
17 Ağustos depreminde Eyüp’teydim. Sarsıntı bittikten sonra babamın kuzeni beni uyandırıp deprem olduğunu söyledi ve dışarı çıktık. Dışarı çıkana kadar deprem olduğuna ikna olmam biraz zaman aldı. Çünkü ben hiçbir şey hissetmedim. 17 Ağustos’u İstanbul’da hissetmemenin benim uykumun ağır olmasıyla ilgisi olabilir. Evet o zamanlar uykuyu biraz fazla seviyordum. Ortalık yıkıldı, ben hissetmedim. Sonrasında da birçok depremi hissetmedim.  Hissettiklerimi de baş dönmesiyle karıştırdığım zamanlar da oldu. Üniversitede yurttaydık bir kez, hissetmiştim.  Çanakkale’de yaşadığım bir dönemde sarsıntıyla uykudan uyandım.  Bir kez misafirlikteydik, Gümüşçayda. Titreşim sanki halının altından geçti gitti. Bir kez iş yerinde yakalandım , yüksek binaydı çok sallandı.

Ne zaman deprem olsa anılar canlanır ve deneyimler konuşulur ya yanındakiyle. Bir süre şöyle cümleler duydum etraftan “ Allah sevdiği kuluna duyurmazmış.” Bu bilgiyle ben zannediyorum Allah 17 Ağustos’ta beni seviyormuş, üniversitede biraz kızmış, Çanakkale’de biraz daha kızmış, aradaki küçük depremlerde affetmiş, Gümüşçayda misafirlikteyken yine  kızmış, kim bilir belki de dedikodunun dozunu kaçırdık, iş yerindeyken yine kızmış.
17 Ağustos Düzce Depreminde biz bir ders aldık , almadık değil. Nedir o? Depremin olacağı gece yıldızlar dökülmüş insanların avuçlarına. Başka? Askeriyede Kuran-ı Kerim’e saygısızlık yapıp içkiler içilmiş, Allah da onları binayla birlikte denizin içine alıp yutmuş. Çıkarılan cesetler korkunçmuş, domuz gibiymiş suratları.
17 Ağustos’tan beri başka  depremlerde yine yıldızlar dökülmesin, cesetler şişip domuza dönmesin diye hayırlı yaşamlar yaşayıp hayırlı ölümler görüp yine bu ikisinin toplamıyla hayırlı bir dirilişle yeniden hayata başlayacağımız yatırımlar yapıldı ülkede; bolca dini eğitim dersi koymak, bu dersleri okulunda birleştirmek, okuluna gitmek istemeyen için de diğer okulların seçmeli derslerine koymak.  Bununla birlikte ders fazlalığından dolayı Sosyal Bilgiler ve Coğrafya derslerini neredeyse ortadan kaldırmak. Çünkü bu dersler kafa karıştıran , bir nevi  Allah’a karşı gelmeye sebep olan derslerdi.  Bunar Allah’ın işine karışmaktı. O elbette ki yeri ve göğü yaratandı; üstelik kimi yıkıp kimin evin çatlak bırakacağını, kimi enkazdan çıkarıp kimin cenazesine ulaşılamayacağına da karar verendi. Tüm bu teslimiyetle de insanın başka türden safsatalarla kafasını karıştırmasına gerek yoktu.
17 Ağustos’tan beri doğal afetlere karşı çalışılan konu afet gerçekleştikten sonra insanlığın kurtuluşu için  whatsapp gruplarına gönderilecek olan salavat zincirlerini seri bir şekilde halkalandırmak .
Coğrafyayı yabana atmayalım değerli Türkiye halkı. Türkiye’nin etrafı KAF, DAF , BAF ile çevrili. Başlangıç için bu kadarını bilsek bile güzel. Bu kabulleniştir. Zincirin ilk halkasını bu kabullenişle atalım. Deprem riskine ve yıkıcılığına ikna olduktan sonra hazırlık süreci kendiliğinden gelir.