Size tilkiyle tavuğun hikayesini anlatayım mı? Öyle , anlat demekle olmaaz! Ama anlatayım gitsin.

Size tilkiyle tavuğun hikayesini anlatayım mı?
Öyle , anlat demekle olmaaz! Ama anlatayım gitsin.

Köyde yaşam çok güzel değil mi? Ne güzel yeşilin içinde yaşamak değil mi? Çok güzel bir şey kuş sesleriyle uyanmak değil mi? Evet öyle gerçekten. Hele ki kuş sesiyle uyanmakta bir sakınca yok da tilki sesiyle uyuyamamak fena!
Evet, yerini tam tespit edemediğimiz, ama civarımızda olduğunu bildiğimiz yeni doğum yapmış lohusa bir tilki komşumuz var. Ev alma komşu al derler ama bu öyle iyi komşulardan değil. Kötü komşu insanı ev sahibi yapar cinsinden ,tam da anlatmak istediğimi karşılamasa da kötülüğünü vurgulamak istediğim bir komşu kendisi. Bilmiyorum belki bizde de hata var. Doğum yaptığını duyunca elimizde birkaç parça et falan bir şeyler alıp gitseydik böyle olmazdı belki. Biz gitmeyince o av aramaya çıktı belli ki.
Onu ilk görüşümüz öğle saati arka bahçede oldu. Biz evdeyiz. O arka bahçeden bizim taraftan , komşunun tarafından öyle serbest dolaşım yapıyor. Ben çalışma odasında çalışıyorum. Gökhan salonda camın önünde kitap okuyor. Yüksek sesle bana seslenince hemen fırladım gittim cama. Tilkiyi gösterdi. Ben hemen telefonumu almak için çalışma odasına geri koştum, fotoğraf çekeceğim ya! Gökhan camı açtı hışşşt pıışştt hay hoy deyip tilkiyi kaçırdı. Tilki gitti, biz kaldığımız yerden devam ettik.
Gece bir gürültü. Gökhan’ın hareketliliğine uyandım. O hemen kalktı gitti tüfeği aldı. Tüfek beni çok korkutur. Ama bilirsiniz, bir sahnede silah çıktıysa patlar. Patladı. Tilki kaçtı. Gökhan yetişene kadar bir tavuğumuzu boğup kaçtı. Gökhan ateş ettiği için de alıp götüremedi. Çok üzüldüm tavuğumuza. Bir buçuk yıl oldu onlar bize geleli. On taneydiler. Bir kısmı kışı geçiremedi öldü. Dördünü biz kestik. Yumurtlamıyorlar diye kızdık. Serbest dolaşıyorlardı, küçük bir kümese kapattık. Sonra içimize sinmedi kapalı durmaları. Arka bahçeyi telle çevirdik. Gezebilecekleri geniş bir alan yaptık. Bir de akşamları kapılarını kapatıp uyuyacakları kapalı bir bölme . Mis gibi bahçeli müstakil evleri vardı yani. Kalan üç tavuk yumurtlamaya başlamıştı. Hem de düzenli olarak. Her gün bir yumurtasını yapıyordu herkes. Görevini layığıyla yapmışların iç huzuruyla  verdiğimiz yemleri yiyor, bahçede özgürce dolaşıyorlardı. Tam işinde yükselmişti. En çok rahat edeceği zaman! Sonra bir tilki gelsin gırtlağına bassın! Hiç olacak iş mi?
Oldu maalesef. Etraf telle çevrili diye bir de kapalı alana girmeye zorlamıyorduk tavukları. Ama o olaydan sonra ertesi gün kapattık. Kalan iki tavuğa korku gelmiş. Garipler. Önceleri camı açınca yem vereceğiz diye uçup koşup geliyorlardı cama deli deli. Şimdi pusmuşlar bir kenara çıkamıyorlar. Üzüldüm.
Tilki gündüz de yine gezmeye devam ediyor . Anladık ki bu iş bizim için tehlikeli olacak. Kuzulara da gelebilir. Anneleri engel olur tamam da ısırsa , hayvana zarar verse, hastalık bulaştırsa tamam! Gitti.
“Bu gece tavukları kapatmayıp pusuda bekleyeceğim . Belki bir tavuğumuz daha gider ama o tilkiyi de indiririm .” dedi Gökhan. Ve bir tavuğumuz daha gitti. Tüfek yanı başında olmasına rağmen camı açana kadar tilki yine kaçtı. Kaçmadan önce boğduğu tavuk bizde kaldı . Son kalan tavuğu kapattık. Artık hiç çıkmıyor dışarıya.
Dün gece cam aralıktı. Tilkinin sesini duyduk , uyumuyorduk. Yine aynı telaş. Tüfek çıktı. Cam açıldı. İki el ateş edildi. Karanlık olduğu için vurulamadı. Ben yattım. Tam dalmak üzereyim. Birden gözümün önüne tilkinin yüzü geldi. Çileklerin olduğu yerden bahçeye çıkmaya çalışıyor.Hemen kalktım. Gökhan’a yatmadan önce kuzuları kontrol edelim dedim. Ben fenerle şöyle bir taradım etrafı bir şey yok. Gökhan’a bakmasını tekrar söyledim. O dışarı çıktı. Döndüğünde hararetle anlatıyor:

Sayaya girdim. Fenerle etrafı tarıyorum. Köpeğin kulübesinin yanında, su giderinin olduğu boşlukta tilkiyle göz göze geldim. Köpeğin yanına kadar gelmiş köpekte tık yok. Havlamayacaksan ne işe yarayacaksın sen? Hemen eve geldim tüfeği aldım. Dere boyunda ateş yaktığımız yerde taşın üstünde oturuyor. Ateş ettim ona. Sonra birden hızlı bir şekilde yukarıya doğru koştu ve kaçtı. Belki de yaralandı da acısından koştu öyle. Ya da yavrularını bırakmak istemedi.
İçimiz rahat etmedi. Yatmışken tekrar kalkıp sayaya girebileceğini düşündüğümüz boşlukları kapattık.

O Kadar ateş etmeye rağmen korkmayıp hala geziyor olması yavrularını doyurma içgüdüsü olsa gerek. Bu konuya çok kafa yoruyoruz. Onu ilk gördüğümüz anda Gökhan seslenip kaçırmak yerine vursaydı bunlar olmayacaktı. Ama herhangi bir zararı olmadan hayvanı öldürmüş olsaydı da ben ben olmayacaktım. Durduk yere hayvana neden zarar veriyorsun diye hiddetlenecektim. Bundan sonraki tavrımız ne olmalı bilmiyorum. Mutlaka zarar vereceğine inanıp olmadan mı engellemeliyiz ; yoksa başka bir tilki de bu şansı hak ediyor diye düşünüp ona da tolerans göstermeliyiz.
Doğal akıştaki yerimiz ne olmalı bunu düşünüyoruz. Hoşlanmadık senden tilki.
 
TİLKİ KOMŞU