“Doğduğumdan beri bu ilkokulu bekliyorum.”

“Doğduğumdan beri bu ilkokulu bekliyorum.”
Bu cümleye bayıldım. Bu cümleyi , dürüm gibi söyleyen çocuğa  sarıp hepsini birden kucaklayasım geldi. Okulların açılmasını daha heyecanlı ifade eden çok az cümle biliyorum.
               
Biga’daki okulların bina sorunu bir yana okulun açılması gerçekten heyecanlı bir durum. Kapanması nasıl büyük bir yükün üstünden kalkmasıysa açılması da bir o kadar umut dolu, heyecanlı ve meraklı olmalı. Aksi halde bu heyecanı duymayan öğrencinin okumasından  bu bekleyişi hissetmeyen öğretmenin de mesleği yapmasından yana değilim. Tabii bu da benim ütopyam ; herkes öğretmen olmak zorunda değil , herkes okumak zorunda değil.
Dedim ya bu benim ütopyam. Yasamız öyle demiyor. Eğitim – öğretim yükseköğrenime kadar zorunludur. E madem öyle tadını çıkartsın herkes. Ne diyelim ?
Neyse, neler yaptık yaz tatilinde?
Bu soru öğrenciyken benim canımı sıkardı. Çocuk aklım yaz tatilinde yazlık tatilde olması gerektiğine inandığından ve yazı denizden ibaret gördüğünden hiç değilse her hafta denize gitmezse o yazı  tatilden hiç  saymazdı. Ya da köye gitmeyi. Onu da tatilden saymazdı. Gel gör şimdi köyde yaşıyorum. Hayat! J
Benim için tatil uzak bir şehre gidip orada da hem denizi, hem doğayı, hem yeni yerleri, hem tarihi yapıları görmek demekti. Şimdi değişmedi, hala öyle. Yaşantı ve sorumlulukların getirdiği eklemelerle çeşitlendi elbet, ancak denize gitme ve uzak şehirlerde gezme isteğimdeki çeşitlilik geçmedi.
Peynir bakımından yoğun bir yazdı. Peyniri yapmak, peyniri çeşitlendirmek, peyniri satmak, peyniri sunmak, peyniri kızartmak, peyniri ,peyniri,peyniri…Çok peynirli bir yazdı. Şikayetçi miyim? Asla! Bir daha ne zaman böyle bir fırsat geçer ki elime? Anı yaşadım , fırsatları kolladım.

Misafir bakımından yoğun bir yazdı. İş arkadaşları, üniversite arkadaşları, lise arkadaşları, ortaokul arkadaşları, ilkokul arkadaşları, akrabalar ve daha niceleriyle geçen dopdolu bir yazdı. Yatılı misafirin enerji tazelediğine inanıyorum. Kenarda bekleyen yastık, kılıf ve çarşaflar bu sayede dışarı çıkar ,havalanır, kullanılır , yıkanır ve yeniden katlanır.
Kabak bakımından yoğun bir yazdı. Geçen yaz köyde konu komşu hep şu soruyu  sordu: kabağın var mı? Ve cevabım hep “Yok” tu. Çünkü kabak ekmemiştim. Bu yaza girerken  kabak meselesine el attım. Koyduğum tüm çekirdekler de tutunca haftalık kabak menüsü hazırdı .Bu ,ne yiyelim sorunsalını büyük ölçüde ortadan kaldırmıştı benim için. İyi oldu.
İş bakımından yoğun bir yazdı. Sanırım biraz fazla yüklendim kendime. Ama o döngünün içine girince yapılması gereken rutinler kendiliğinden sıraya diziliyor. Sabah altıda başlayan günümüz gece 22.30’da yorgunluktan sızmak süretiyle bitti.
Deniz bakımından yoğun bir yazdı. Evet iş olmalı. Evet gelen giden olmalı. Ama deniz de olmalı! Denizsiz geçen bir yazı ben yazdan saymıyorum.

Okuma bakımından yoğun bir yazdı. Yine beni en çok etkileyen Fakir BAYKURT oldu. Özyaşam öyküleri serisinden Bir TÖS Vardı.
Ve Ağustos’un son günlerinde planlamaya aldığımız İzmir gezisi. Antik kentler bakımından yoğun bir yazdı. Troya, Behramkale, Bergama, Aigai, Symrna ve Efes. Altı antik kent gezdik. Doyduk mu ? Hayır. Daha birkaç tane gezecek zamanımız olsa gezerdik.
Dopdolu bir yazı bitirdik bitiriyoruz.  Ben yazımdan razıyım ; hem de yazdığımdan. Eğitimciler için yıl sonbaharda başlar. Herkese iyi seneler dilerim.
 
                SENE BAŞI