Eğitim sistemindeki  bir ütopyamdan bahsedeceğim şimdi.

Eğitim sistemindeki  bir ütopyamdan bahsedeceğim şimdi.
      Eğitim üzerine birçok kişinin  fikri vardır. Biliyoruz bunu. Ama benimki çok eğlenceli bak bak. Bu fikri çocuklara sunsak, oylasak eminim hep bir ağızdan “ yeauuuuu, heeeeyyyy, ollleeeee” gibi okurken garip gelen ama duyunca sevinç nidası olduğunu anladığımız sesler çıkar.
   “ Türkiye’nin temel fiziki coğrafya özelliklerinden yer şekillerini, iklim özelliklerini ve bitki örtüsünü ilgili haritalar üzerinde inceler.”
Altıncı sınıfta öğrenciye kazandırılması gereken bir davranış bu.
Aman canım bu da davranış mı?
Davranış dediğin görünür. Belli olur. İyi davranışları olan bir çocuğu anlarsın. Kötü davranışları olanı da anlarsın. Kötü davranışı olan çocuğun mizacı öyledir.
Öyle midir?
Biz eğitim fakültesinde , dört yıla yayılmış eğitim sürecinde her çocuğun bireysel farklılıklarının olduğunu, gelişimde kalıtımın yanında, hatta daha çok , çevre faktörlerinin etkili olduğunu, bir çocuk öğrenemiyorsa ona öğretmenin başka başka yöntemlerinin olduğunu öğreniyoruz.
Sonra bir bakıyoruz kazandırmamız gereken davranışlar için 3 saat , 5 saat zaman ayrılmış.
Standart bir saat 60 dakikayken, eğitim dilindeki saat kavramı 40/45 dakikayı ifade eder. Bu süre bazı teknik aksaklıklara göre 30 dakikaya iner. Otuz dakikadan haftada 5 tane zaman dilimi olarak ayrılan bir dersin, etkili olması beklenebilir mi?
Beklenir. Ama beklenmemeli.
    Ben babamın yaşındaki insanların okul dönemlerini dinlerken çok keyif alıyorum. Ziggurat biliyor mesela, hatırlıyor hala. Biz , diyor, lisede Sanat Tarihi dersi almıştık çünkü.
    O dönemde liseyi bitirene kadar okumuş olan birini çok belirgin farklılıklarla ayırt edebilirsiniz. “ Ya işte herkes okuyacak mı? Biz okumadık da aç mı kaldık? Bak okuyandan daha çok para kazanıyorum!”
     İşte bu son cümlede okuyanla okumayan bariz bir şekilde ayrılıyor. Okumak bir sanattır. Okula gitmekten bahsetmiyorum. Okumak, okuduğunu anlamak, o eylemi bir kazanımla sonuçlandırmak. Okumuş insan kavramı budur bende. Çıraklık, kalfalık eğitiminden geçmiş, geçene kadar törpülenmiş, sonunda o da davranış değişikliği kazanmış bir zanaatkar da aynıdır gözümde. Eğitim, insanda bir davranış değişikliği yaratır.
“ Kardeşim , sen de çok değiştin! “
Evet, değiştim deyin böyle sitem edenlere. Eğitimin gereği bu, davranış kazandırmak.
    Uzatmıyorum. Yukarıda yazdığım kazanımı hatırlayalım; Türkiye’nin yer şekillerini , iklimini, bitki örtüsünü ilgili haritalarda gösterir. Kimden beklenir bu davranış? Altıncı sınıfı bitirmiş olan bir öğrenciden. Bu kazanım doğrultusunda dağ şudur, ova şudur, körfez şudur, şu şudur , bu budur diye saymak öğrenciyi yazılıya hazırlar. Sözel zekası güçlü bir çocuksa o yıl içinde aklında tutar, sonra asidi kaçmış kola gibi yavan, tatsız şekerli su gibi kalır.
Ben diyorum ki şöyle yapalım:
Koskoca Türkiye ‘nin yer şekillerini, bölge bölge, şehir şehir özelliklerini, kısa mesafelerde değişen ilkim farklılıklarını, yüzlerce çeşit endemik bitkilerini, coğrafi işaretli sembollerini 6 saat ayrılan bir derste öğretmek mümkün mü?
Değil. Ve benim bu konudaki fikrim ders saatinin artması değil, komple o konunun ders olarak konması. 1 yıla ayrılan bir ders konusu olsa fena mı olur. Her bir bölge için 1 ay ayrılmış mesela. Bu ay Marmara Bölgesi var. Marmara Bölgesi’nin bölümleri böyle böyle… işte Güney Marmara bölümü, Yıldız Dağları, Ergene Bölümü, Çatalca-Kocaeli bölümü.
Kalkın gidelim bakalım nasıl yerlermiş buralar, görelim.
[08:35, 16.09.2023] Gülhan Hanım Amerikan Kültür: Çocuklar biz Biga’dayız; Biga Yarımadası. Ada ne demek; yarımada ne demek? Tamamen suyun içinde bir kara parası adadır, oraya denizden ulaşım sağlanır. Bir ucuyla karaya bağlıysa orası yarımadadır. Hadi kalkın bir ada örneği görelim bu hafta. Gökçeada’ya , Avşa’ya… gidelim. Bunlar Marmara Deniz’indeki adalardan bazılarıdır. Marmara Denizi’nin ortasında olmak ister misiniz? “ Yeeeeeaaaaa, isteriz öğretmenim!” “ Hadi kalkın Marmara Denizi’ne gidelim! Doluşalım otobüslere. Binelim feribota , Marmara Denizi’ne gidelim. “ Biga Yarımadası’ndan Gelibolu Yarımadası ‘na “geçelim.  Bu geçişi isteyen feribotla, isteyen köprüyle, kendine güvenense yüzerek geçer diyelim. Koru Dağlarından geçerken ona dikkat çekelim, Saros Körfezi’ne gelince körfez ne demek bundan bahsedelim. Böyle böyle her ay bir bölge gezelim.
   Aileler çocukları ne kadar gezdirebilir? Birçoğunun maddi durumu yetmez, çalışma saatleri uymaz, konuya ilgisi ve bilgisi olmaz. Bu davranışları kazandırmak ailelerin görevi olamaz. Bu görev onlara verilirse bir gün çıkar sorarlar onlar da : Okul ne işe yarıyor? Öğretmenler n’apıyor?
       Şöyle bir sınav sorusu vardı:
Bozcaada’daki biri sadece deniz yolunu kullanarak Aydın’a gitmek istiyor. Bu yolculuk esnasında sırayla hangi körfezleri görür?
Çok güzel bir soru değil mi? İnsanın arabaya atlayıp Çanakkale’ye gidip, oradan Geyikli’ye geçip, arabayı Geyikli’ye park edip feribotla Bozcaada’ya geçesi; Bozcaada’dan tekne kiralayıp Aydın’a doğru kıyı kıyı inesi , gördüğü körfezleri not alası, oralarda fotoğraf çekesi geliyor değil mi? Bu çok zor bir şey değil. Bu şartlarda imkansız bir şey. En iyisi haritayı açıp sıradan ezberleyivermek, amaaaann. Masrafsız. Uğraşsız. Yazılıdan sonra unutursun ama! Boşver yine ezberlersin n’olacak!
      Hadi bu soruyu cevaplayalım: Bozcaada’daki biri sadece denizden Aydın giderse sırayla hangi körfezleri görür ?
“ HADİ”